YEŞİLKÖY KÜLTÜR VE EĞİTİM DERNEĞİ VE CAMİİ

YEKED

İstanbul'un şirin beldelerinden biri olan önce Yeşilyurt Gazievrenos Caddesinde sonra da Yeşilköy'de 25 yılı aşkın süredir oturmaktaydık adeta yerlisi gibi olmuştuk, zaten o zamanlar eski konaklar ve havaalanı yakın olduğundan uçuş emniyeti yönünden yüksek olmayan üç, dört katlı binalar vardı. Komşular birbirini tanır adeta akrabalar hemşehriler gibi yaşar ve yardımlaşırdık.
 
Önce komşularımızdan Birlik Vakfında beraber olduğumuz Prof. Dr. Erman Tuncer ve Namık Sönmez olmak üzere aramızda Yeşilköy'e hizmet için bir dernek veya vakıf kurmayı görüştük, bu kapsamda bizim evimizde 1992 yılı Ocak ayında hayırsever komşularla bir araya gelerek eğitim, kültür ve sosyal konuları amaçlayan dernek kurulmasına karar verdik. Toplantıyı takip eden eşim söz alarak “Bu hizmetlere lütfen camii yaptırmayı da ekler misiniz, ezan sesine hasret kaldık” diye talepte bulunmuştu.
 
Aylar geçti 17 Mayıs 1992 tarihinde geçirdiğimiz elim trafik kazasında eşimi ve biricik kızımı kaybettim, devam eden günlerde yaptığımız bir toplantıda Prof. Dr. Erman Tuncer “Sayın başkanım gündeme geçmeden önce bir teklifim olacak Allah sizlere sabırlar versin ve hanımefendi ile kızımızın makamları cennet olsun derneğimizi kurma toplantısında hanımefendinin camii teklifi kulaklarımızda, izninizle derneğin ilk icraatı camii yaptırmak olsun ve sizinde himmetlerinizle camiye yenge hanımın adını verelim”
 
Ben teşekkür ettim diğer üyelerde teklife katılınca, kararı alıp çalışmalara başladık. Mimar arkadaş ve hocalarımızın yardımlarıyla yöreye yakışır çok güzel bir camii, lojmanları, sosyal hizmet dükkanları ve konferans salonunu kapsıyan proje hazırlandı. Arsa temini ve diğer izinler alınarak inşaata başlandı, fakat o mahallede ezan sesi dinlemek istemeyen bir grup belediye, basın yoluyla ve inşaata engel olarak muhalefet yapmaya başladılar inşaat defalarca Anakent Belediyesi tarafından mühürlendi.
 
Hiç unutmuyorum yurtdışından 05.00 sularında gelmiş ve yatmıştım saat 07.00 sularında zil ve kapı yumruklanırcasına çalındı, kapıyı açtım ki inşaat çavuşu ve başı boneli gecelikli bir hanım feryat edercesine “Yetiş Ali Bey camii temelini belediye dozerle yıkıp temeli toprakla doldurmaya çalışıyor” dediler, hemen fırladım inşaat alanı takriben bir km. mesafedeydi koşarak gittik muhalif birkaç emekli komşu da gelmiş yıkıcıları alkışlıyor, diğer komşularda toplanmış merakla seyrediyor bazıları ayıptır, günahtır durun diye bağırıyorlar.
 
Hemen vaziyet ettim ne yazık ki yıkım heyeti başında o günkü Anakent Belediye Başkanı Sivaslı hemşehrimiz Prof. Dr. Nurettin Sözen'in Belediye Başkan Yardımcısı yine İ.T.Ü.Maden Fakültesi Öğretim Üyelerinden (ismini vermeyi doğru bulmuyorum) bir üniversite hocası var. En çok da karşılaştığım bu tabloya üzüldüm. Dernek başkanı olarak yıkımın durdurulmasını rica ettim başlangıçta ilgisiz davransa da “Beni TOBB başkanlığımdan tanıyorsunuz, ben de sizi tanıyorum gelişmelerden ve çıkacak olaylardan siz sorumlu olacaksınız” dedim o sırada bana gelen gecelikli hanımın dozercilerle münakaşa ederek kendisini temele attığını ve bağırarak “Doldur toprağı ben şehit olayım sende geber cehennemlik ol” diye bağırmasıyla karşılaştık. Bunun üzerine diğer komşuların müdahalesi ile yıkım durdu. Orada unutamadığım bir olay da komşu hanımın davranışıdır, o bakımdan kimsenin dış görünüşüne bakıp ön yargılı olmamak gerekir. İmanın kimde olduğu belli olmuyor.
 
Sonra ki yıllarda Bakırköy Belediye Başkanı kardeşimiz Ali Talip Özdemir'in ve Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın da destekleriyle inşaata devam ettik bu arada 1993 yılında ekonomik nedenlerle maddi desteğim azaldı, ilişik mektupta anlattığım gibi Malatyalı tekstilci Şahin Nalbant'ın şartlı katılımı ile büyük mücadele sonucu camimizi Diyanet İşleri Başkanımız ve İstanbul Müftümüzünde iştirakleriyle kalabalık bir cemaat ve duygu dolu bir törenle dualar arasında ibadete açabildik.
 
Hayır işinde tarafımızdan ailemin isminin verilmesi diye bir talebim olmadığı halde adı geçen şahsın kişisel gösteriş merakı ve ruhsal yapısının yansıdığı bir tutumla ve köşe yazarı Malatyalı hemşehrisi Vahap Munyar'ın da incelemeden tamamen düzmece rencide edici köşe yazısına bir anlam veremedim. Komşularda üzüldüler olayın en canlı şahitleride yine Malatyalı hemşehrileri olan komşumuz Namık Sönmez ve olayı baştan sona yaşayan Prof. Dr. Erman Tuncer beylerdir.
 
Her ne ise, kim ne yaparsa kendine yapar deyimiyle olayı Yüce Allah'a (cc) havale ediyorum.
 
Benim için aslolan caminin ibadete açılmasıdır, emeklerimiz helal olsun, ve yapılmasına vesile olduğu için merhume eşimin, kızımın ve emeği geçmiş olan yönetim kurulu arkadaşlarımın, komşularımın, herkesin geçmişlerinin ruhları şad makamları cennet olsun.
Bu gibi ibadet sayılan hayır işlerinde Allah (cc) riyadan, gösterişten, gurur ve kibirden bizleri korusun.