EKOVİTRİN DERGİSİ BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (HATIRALARIM) KİTABI HAKKINDA RÖPORTAJI
EKOVİTRİN DERGİSİ
SAYIN ALİ COŞKUN RÖPORTAJI Haziran 2019
SORU ‘Bir Ömür Böyle Geçti’ adlı kitabınızı yazma fikri nasıl ortaya çıktı? Kitabın ortaya
çıkış sürecini anlatır mısınız?
Aslında hayat hikayemi yazmayı düşünmüyordum. Yanlış bir şey yazarak kul hakkı ile vebal
altında kalma endişemdi. Ancak eş, dost, arkadaşlarımız, hocalarımız ve aile büyüklerimizden
gelen ısrarlı talepler yanısıra yazma kararımın ana sebebi gençliğimizin gelecek hakkındaki
beklentileri özellikle üniversitelerde verdiğim konferanslar sırasında karşılaştığım tablolar oldu.
Genelde gelecekten umutsuz ve mutsuzlar. Girişimcilik ruhları zayıf, risk almaktan çekinen,
mücadele heyecanları olmayan, kısa yoldan bir yerlere gelebilme, hazırcı, çalışmadan, gayret
etmeden kariyere ve lüks hayata erişebilme eğilimleri beni çok etkiledi.
Belki de gençlik haklıydı. Toplum olarak gereken doğru eğitimi veremeyişimiz , TV ve yazılı
medyadan, sinemadan, internetten yanlış Batılaşma anlayışından etkilenerek oluşan beklentileri
onları bu konuma yönlendirmişti. Çevre aileden daha baskındı.
Kendi hayatımda imkansızlıklarla yılmadan verdiğim mücadele hatıralarımı yazarak örnek
olabilirim düşüncesiyle yazmaya karar verdim. Aslında kolay olmadı. Ancak hayatım boyunca
karşılaştığım olaylarla ilgili arşivimi oluşturduğumdan hafızamın da gücü ile kaynak sıkıntısı
çekmeden yaklaşık beş yılda yazabildim.
SORU : Kitabın ilk cildinde çocukluk, okul hayatı ve iş hayatınızın ilk yılları anlatılıyor. Bu
yılları kısaca sizden dinleyebilir miyiz?
1939 yılında Doğu Anadolu’nun Munzur dağı eteklerinde Kemaliye ( Eğin) ilçesine bağlı
Başpınar Nahiyesinde doğdum. Rençberlikle ve küçük çapta dokumacılıkla geçinen mütevazı bir
ailenin çocuğuyum.
İlkokula orada başladım. Babamın bizi okutabilmek için verdiği tarihi bir karala bağlarımızı
bahçelerimizi, tarlalarımızı ve köy hayatını terk ederek 1947 yılında Ankara’ya göç ettik.
İlkokulu sabahları simit, akşamüzeri İstanbul’dan gelen gazeteleri belirli abonelere dağıtarak
bitirdim. Hava subayı olabilmek için askeri Ortaokul imtihanlarına girdim. Sevk beklerken bu
okullar kapatıldı. Günlerce ağladım ancak ümidimi hiç yitirmeden bu kez okuyamazsam hayata
sanatkar olarak atılabilmek için meslek okuluna yazıldım. Hafta sonu ve tatillerde usta yanında
önceleri çırak, sonraları ise teknisyen olarak çalıştım. Çalışmadığım tatillerde ise köy hayatını
unutmamam için ailem köye yolluyordu. Böylece doğduğum büyüdüğüm yöremden hiç
kopmadım.
Meslek lisesi Elektrik bölümünü derece ile bitirince mühendis olabilme hevesim gerçekleşti. Yıldız
Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliğini kazandım. Derslerin ağırlığına rağmen Bir ara
kantinde Kızılay Aş ocağı Yönetiminde alışveriş işlerinde sorumlu olarak görev aldım. Böylece
parasız yemek yeme hakkı elde ettim.
Aylar sonra Sümerbank’tan burs kazandım. Ancak burs yetmiyordu. Bu nedenle bazı hafta
sonları elektrik tesisat ve tamirat işleri yapan bir şirkette yardımcı teknisyen olarak çalışıyordum.
Son yıllarda talebe birliği başkanlığına seçildim, ve MTTB icra kuruluna görev aldım. Yetişmemde
çok yararı oldu.
Mezun olur olmaz evlendim. Artık yuva sahibiydim ve sorumluluğum artmıştı. Ne var ki 1960
talihsiz ihtilaliyle tayinler, terfiler durduruldu. Sonradan tayinim Kayseri Pamuklu Sanayii
Müessesesine çıktı. Ancak o arada Sayın İbrahim Bodur Beyle tanıştık. İstanbul ve çevresinde
yoğunlaşmış sanayi hareketinin Anadolu’ya göçü olayının ilk örneklerinden olan, Çanakkale’de
kurmakta olduğu ülkemizin ilk Seramik Fabrikalarına Sümerbank’tan transfer oldum.
Sanayileşmemizin çileli yıllarında mücadele dolu günler yaşadık. Adeta bir gizli el Türkiye’nin
sanayileşmesini yıllarca engelledi. Bir taraftan fabrikalar kurup mücadele verirken diğer taraftan
gece işletme ekonomisi ihtisasımı tamamladım.
Topluma karşı olan mesleki ve ekonomik sorumluluğum yanında sosyal sorumluluklarımı da
başta İSO İstanbul Sanayi Odası, TOBB Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı DEİK Dış
Ekonomik ilişkiler Kurucu Başkanlığı, DPT Özel ihtisas Komisyonunda, Vakıflar ve Derneklerde
kurucu ve üst düzey görevlerde bulunarak yerine getirmeye çalıştım.
SORU : İSO, TOBB ve DEİK’te başkanlık görevlerinde bulundunuz. Kitabınızda bu
görevlerden de bahsediyorsunuz. Neler söylemek istersiniz?
İSO İstanbul Sanayi Odası Türkiye’nin sanayileşmesinde bir okul, yönlendirilmesinde İş
Dünyası’nın Parlamentosu olmuştur. TOBB ise ülke ekonomisinin nabzının attığı, ekonominin ve
hükümetlerin ticaret politikalarının yanı sıra dış ülkelerle olan diplomatik davranışlarının
oluşmasına yol gösteren sevil toplumun en üst çatı kuruluşudur. DEİK ise Merhum Özal’ın
Türkiye’yi dışa açtığı reform yıllarında tarafımdan kurulan ve arkadaşların çalışmaları ile yüzü
aşkın ülkeyle iş konseylerinin oluşturulduğu bir önemli kuruluştur. Türkiye’nin ekonomik ve siyası
gelişmeleri açısından Dünya’ya açılan kapısı olmuştur. Böylece uluslararası doğrudan
yatırımlarımız artmış, ihracatımız DEİK öncülüğünde TİM Türkiye İhracat Meclisimizin
çalışmalarıyla bu günkü seviyesine yükselmiştir.
SORU : Kitabın üçüncü cildi ise siyasete ayrılmış. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
görevini iki dönem yürüttünüz. Siyaset size neler öğretti?
Siyaseti uzun soluklu sonuç alma sanatı olarak tanıdım. Ne yazık ki ülkemizde yıllardır siyaset
çatışmacı bir ortamda yürütülüyor.
Siyasi hayatımızda Türkiye’nin gelişmesine engel olan olaylar özetle:
Birincisi askeri müdahaleler ve bazı dış güç odaklarının siyaseti, hükümeti vesayeti altında
tutması, ikincisi; Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanmayıp bürokratik cumhuriyete dönüşmesi
ve oluşan bürokratik engellerdir. Oluşan hantal Devlet yapısı bütçe açıkları, karşılıksız para
basma, borçlanmalar sonucu yüksek faiz yüksek enflasyon döngüsünden kurtulamayışımız ve
yıllardır yeterince yabancı sermayenin doğrudan yatırıma yönlendirilememesi,
Üçüncü husus ise parti liderlerinin Anayasa, Seçim ve Siyasi Partiler kanunlarının çizdiği yolda
bir müddet sonra tek adam durumuna gelmesi ve teşkilatların da buna uyum sağlamasıdır.
SORU : ‘Bir Ömür Böyle Geçti’ adlı kitabınızdan özellikle gençler hangi dersleri
çıkarmalı? Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Gençlere özel tavsiyem:
“Hak etmedikleri makam ve gelire talip olmayınız! Zira makam ve paranın esiri olursunuz;
Hayata küsmeyip, tebessüm edin. Mücadeleyi elden bırakmayın,
Kaybedilen zaman geri gelmez, kıymetini biliniz.
Sağlığınıza, çevrenize ve eğitiminize önem verin,
Harama, helale, kul hakkına karşı hassas olunuz.
Aile toplumun temelidir, sahip çıkınız.
Para ve dünya malı araçtır, amaç edinmeyiniz.
Hayatta en büyük zenginlik şerefli yaşamaktır. İtibarınızı kırk yılda kazanırsınız ancak kırk saniyede kaybedebilirsiniz.
Toplumu millet yapan öz değerleri, yani kültürüdür. Milli ve manevi değerlerinize, öz kültürünüze sahip çıkınız.
Dünyadaki gelişmeleri ve teknolojiyi takip ediniz. Ancak hayatınızda hiçbir şeye tutsak olmayınız.
Doğruluktan ayrılmayınız, dürüst olunuz.
Kanunlara, kurallara ve kaidelere karşı duyarlı olunuz.
İsraf etmeyiniz, tasarrufa önem veriniz.
SORU : Türkiye ekonomisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanayi ve ticaret
rakamları gelecek için umut veriyor mu?
Türk ekonomisi yanlış siyasi tercihler, kaynak yetersizliği ve yönetimdeki aksaklıklar sebebiyle
zaman zaman zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.
Geriye dönüp baktığımızda bunun öncelikle siyasi istikrarın sağlanmadığı dönemlerde kesimler
arası sosyal barışın da zedelendiğini ve böyle bir ortamda sürdürülebilir ekonomik istikrarın
sağlanamadığını görürüz.. Ülkemizin özel sektör önderliğinde yatırım – üretim – ihracat
seferberliğinden vazgeçmemesi gerekiyor. Bağımsızlığımız küresel rekabet gücü yüksek ülke
olmamıza bağlıdır
Bunun için de yerli ve milli teknoloji öncülüğünde yeni sanayi politikalarına ihtiyaç var.
SORU : Sizce Türkiye sanayide yaşanan dönüşüme ayak uydurabildi mi?
Sanayileşmede gerek altyapı gerekse teknolojik olarak dünyanın neresindeyiz?
1950 li ve 1960 lı yıllarda ithalatı ikame öncelikli başlayan sanayimiz sonraki yıllarda ihracat
öncelikli büyüme hedefini seçmiştir. Günümüzde ise teknoloji Ar-Ge öncelikli sanayileşme önem
kazanıyor, artık bilişim çağını yaşıyor ve 4.0 ve 5.0 ın neresindeyiz? İyi tahlil edip teşvikleri ona
göre planlamalıyız. 2002 – 2007 arasında Bakanlığım sırasında Üniversite – Sanayi işbirliğine
çok önem vererek ilk defa 26 Üniversite ile Teknoloji Geliştirme Bölgelerini Teknoparkları,
Teknokentleri ve Teknoloji Merkezlerini kurduk. SANTEZ Sanayi Tezleri Kuluçka Merkezlerini
oluşturduk. Yerli ve Milli Sanayiyi hedef alırken piyasada güveni sağlayıp rekabetçi ve yüksek
katma değer sağlayan , sanayiyi teşvik etmeliyiz.
Türkiyenin sanayi gelişmesi, gelişmiş ülkelerin gerisinde, gelişmekte olan ülkelerin önünde bir
yerde Üniversite – Sanayi işbirliğinde önemli adımlar atıldı. Şimdi Üniversite Meslek okulları –
Sanayi işbirliğine önem vermeliyiz. Üretim ağırlıklı ekonomik önlemler siyasi tercihlerin önüne
geçmelidir. Bütün gayretlere rağmen AR-GE harcamalarının GSMH’mızın %1 seviyelerinde, kişi
başına harcama ülkemizde yaklaşık 160 $ gelişmiş ülkelerde ortalama 1500 $ seviyelerinde ve
yeterli elemanımız yok.
SORU : Günümüzde ‘yapay zeka’ kavramı yaşamımıza girmeye başladı. Türkiye,
dijital dönüşümde hangi aşamada? Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Türkiye Dijital dönüşüm gerçeği ile karşı karşıya. Gerçek şu ki dijitalleşme ile yeni bir çağ
açılıyor.
Geriye dönüp baktığımızda teknoloji , sermaye ve emeğe ilaveten ekonomik gelişmenin
vazgeçilmez girdisi durumundadır.
Toplumun refah seviyesinin artmasında ekonominin sürdürülebilir bir büyüme sürecini
devam ettirebilmesinde teknolojik gelişmeler fevkalade önem arz etmektedir.
Teknolojiyi üreten de kullanan da insan olduğuna göre yerinde ve en az zararla elde
edilecek dönüşüm temel eğitime bağlı.. Bu nedenle geriden geldiğimiz eğitime öncelik
vermeliyiz.
Hayatımızı kolaylaştırıyor diye yaşamımızın her alanını esir alan teknolojik gelişme
ürünlerini ne yazık ki bilinçsiz bir şekilde zararlarını dikkate almadan çılgınca kullanıyoruz.
Teknolojinin insan sağlığına yaptığı olumsuz etki günümüzde bilinen bilinmeyen
hastalıkları tetikledi, teknoloji bağımlılığı yaygınlaştı.
İnsanlar sanallaşıyor, aile kavramı başta sosyal hayat zayıflıyor.
Bu konuyu önemle ele alıp, Devlet Politikası haline dönüştürmeliyiz.